Bence özgün irade, özgür iradeden daha önemli bir konu olmalı. Özgür irade insanın kendisini, insan olma durumunu, kendilik duygusunu ele alan bir konu. Oysa insanın diğer insanlarla olan ilişkisini açıklamak için iradenin özgürlüğü yeterince işlevsel bir etken değil. Sevmeyi ve değer vermeyi açıklamaz özgür irade. Özgür olmak yetmez, ayrıca özgün olmak gerekir. Burada o klişe soru geliyor:
“Kime göre, neye göre?”
İşte tam da bu soruyu cevaplayan şeydir özgün irade! Ona o kadar çok ihtiyacımız var ki aslında. İlişkilerce çırpınan çiftlere bakıyorum, sosyal medyalarca debelenen bireylere bakıyorum, televizyonlarca takla atan tartışma programlarına, insanın hadım edilen duyarlılığına, kobay olarak piyasalarda sürünen iyi niyetine bakıyorum ve her yerde aynı ızdırabı görüyorum.
İnsan yeterince özgün mü?
Kopyala-yapıştır duyguların gölgesinde hissediyor her şeyi. Birbirini “özgürce” taklit edebiliyor oluşuyla gurur duyuyor. Heyhat! Sürüden olma özgürlüğünü kullanan yeni uygarlık. Felsefe makaleleriyle, edilgen terimlerle bezeyip süslediği cehaletini özgürce yaşayan mutlu uygarlık. İdeolojilerle ilaçlanan fikirsizlik sendromu kol gezerken zihinlerde, mutluluk bir tartışma konusu bile olmamalı kanaatimce. Bu uygarlığın mutluluğu tartışma hakkının bile olmadığını düşünüyorum; mutluluğu anlamak şöyle dursun.
Sevmeyi bile sürüdenleştiriyor insan. Özgün sevgilerin hepsini harcıyor, tekmeliyor, irrasyonalize edip dışlıyor ruhundan, lügatından. Kendine özgü sevemiyor, kurguladığı tüm sevgi sözcüklerinde izafiyet var. Hesapları var, kitapları var, uyduruk gerekçeleri, ahlak ilkeleri var ama özgün iradesi yok. Dolayısıyla ötekiler de havada kalıyor zaten. Özgürce katlettiği iradesinin idrak sınırları daralıyor ve zamanla yutuyor benliğini. Sevilen adamlarla, sevilen kadınlarla dolu bir şuursuzluk havuzu, vıcık vıcık cehalet ve kaos. İnsan o havuzun içinde günbegün kayboluyor. Sevmeyi birbirinden öğreniyor, kendisine bakmaktan aciz gözlerine küfreder gibi. Yanlışı çirkinleştiriyor, çirkini kötüleştiriyor, kötülüğü ise yanlış anlıyor.
Sevemiyor insan. Tercih ettiği, tercih edildiği ve tercih etmeye azmettirildiği insanlarla kurulmuş sahte düzenekler içinde hipotezi olmayan bir deneyi canlandırıyor ve defalarca ölüyor. Sırf sevmiş olmak için severken, sevilmek denen saygıdeğer olgu, soysuz ve sonsuz çıkarma işlemlerine maruz kalıyor. Belki başkalarını seviyor ama nihayetinde kendisi gibi özgün-iradesiz insanların yanında kalmayı tercih ediyor hepsi. Bu bağlamda birbirlerine yakışıyorlar hiç şüphesiz! Fakat ne yazık ki bu uyumlu çift görüntüsü sadece günü kurtarıyor, insanı değil. Oysa zaman mutlaka kendisini kurtarır; olan insana oluyor, insan eriyor, ruh eriyor. Daha da kötüsü, sevgiyi kirletiyor. Sevdiğini zannettiği insanları da kendisiyle beraber öldürüyor. Kaçıncı cesediyle yarına çıkacak insan? Daha kaç kez iradesini belirsizliğin idaresine bırakarak kaybedecek?
Doğru sorulardan başlamak gerek anlamaya. Yanlış sorular insanı kendinden uzaklaştırır, parçalara ayırır. Özgürlük, sadece özgür iradeyle mümkün değil. Anlamlandırmak felsefecilerin, diktatörlerin ve sinema eleştirmenlerinin işi. Oysa anlamak bambaşka bir yerde. Özgür iradeyi bırakın Kant tartışsın, Schopenhauer tartışsın. Tartışmalardan sıyrılıp tartmaya başlamak gerek kendi içinde: “Özgün iradem nerede?”
Comments